T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Sincan İlçe Halk Kütüphanesi

LALE DEVAMI.........

LÂLENİN TÜRK EDEBİYATINDAKİ YERİ

 Lâle Türk edebiyatında özellikle şiirde çok önemli bir yere sahiptir.Lâle klasik Türk şiirine  15. yüzyılda iyiden iyiye yerleşmiştir.Renginden dolayı, kan, mum, şarap, yanak, yara gibi unsurlara, şeklinden dolayı kadehe benzetilmiştir.

     Klasik Türk şiirinde 16. yüzyıla kadar sözü edilen lâlelerin yabani türleridir. Yabaniliklerinden dolayı “taşralı”dırlar. Bir bakıma lâle utangaçlığın, çekingenliğin sembolüdür:

    Taşradan geldi çemen sahında bîçare durur Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler. Necati Bey

* Lâle merakının ezeli olduğunu ifade eden Remzi Efendi ise;

Lâleye pîr-i sabâdan bu nefes şimdi değil               

Ezelidir bu hevâvü heves şimdi değil.

Lâle, şiirde en çok lâle genel ismiyle kullanılmıştır. Buna rağmen çeşitli kültür yoluyla elde edilen lâlelere verilen şairane isimlerinde klasik şairlerin eserlerinde yer aldığı görülmektedir.

     

Duhânî  Lâle;

                    

Şarâb-ı ergüvânîdir Duhânî Lâle câmında

Ne kan tamdıysa odunda benim bağım kebâbında.

Şeyhi Gül-rîz ;

Sûk-ı isti’dada şehr-âyîn edip yâran-ı nazın

Ettiler Gül-rîzler âvîhte dükkân üstüne.                           

Nedim

*Lâle Devri’nin ihtişamını Nedim şu dizeyle çok iyi ifade etmiştir;

  Lâlenin tohumunu eksen dolu peymâne gelir.

* Türk Halk Şiirinde de lâle kullanılan bir tema olmuştur.

Kaşların göz ile ediyor cengi

Söyleşir yavrılar, koç yiğit dengi

Çiçekte, meyvada yoktur menendi

Lâleden kırmızı, gülden ziyade Karacaoğlan

                              

Çayır çemen  hep seçildi               

Dolu peymâne içildi                        

Lâle sünbüller açıldı                         

Cennet oldu bağlar şimdi

                         Gevheri

 

ELSANATLARI VE ÇİNİDE LÂLE

 

 16. yüzyılın birinci yarısında ilk olarak kullanılmaya başlayan kırmızı renkle beraber, çinilerde lâle motifi görülmeye başlanmıştır ve yaygın olarak kullanılmıştır.

     Bursa Şehzade Mustafa Türbesinde, Rüstem Paşa Camii, Ramazan Efendi Camii, Kula Kurşunlu Camii vb. yapılarda lâle motifi örnekleri taşıyan çiniler bulunmaktadır.

     Seramikte de lâle, sümbül, karanfil ve gül motif olarak kullanılmıştır. Lâle motif olarak kumaşlarda da karşımıza çıkmaktadır. II. Süleyman’ın, Yavuz Sultan Selim, III. Murat’ın yalnızca lâle motifi kullanılmış kaftanları vardır. Aynı zamanda lâle motifi sultanların ayakkabılarında ve çizmelerinde de bulunuyordu.

     Halı ve kilimlerde, cami, mescit, türbe, medrese, sebil ve okul gibi yapıların duvarlarına, her renkten lâle işlenmiştir. Özellikle Süleymaniye Camisinde bulunan Mimar Sinan’ın ters lâlesi bir aykırılığın simgesiydi.

 Lâlenin Türkler için farklı bir değer taşımasının sebebi, göze hitap etmesi dışında, en çok yetiştirildiği dönemle ilgilidir. Saray ve saray çevresi yanında sırdan halkında ilgilendiği bu çiçek kelimenin tam anlamıyla “moda” halini almıştır. Aynı zamanda değeri gittikçe artan ve çeşitleri çoğaltılan bu çiçek ticari bir mal haline gelmiştir. Osmanlı günlük yaşamına da ayna tutan bu çiçek, şiirlere, fermanlara, hikâyelere konu olmuştur. Osmanlının neden bu çiçeği bu kadar benimseyerek sevdiğini, özellikleri ile anlamış bulunuyoruz. Yinede bir çiçeğin bir dönme ismini verecek kadar önem kazanması, beklide tarihte nadir rastlanan olaylardan biridir. Bu Osmanlıların “güzele”  ve sanata verdiği önemi de ortaya çıkarmaktadır.